top of page

Halifelik Kimin Hakkı? : Dört Elif Miktarı Sevebilmek!

  • Nur Tuba Yaşa
  • 1 Ara 2017
  • 6 dakikada okunur

Halifelik Kimin Hakkı? : Dört Elif Miktarı Sevebilmek!

Asr-ı Saadet’ten bu yana 1400 küsür yıl geçti. Ne kavga bitti ne de vefa… Birimiz ifratta birimiz ortada…

Dört vefalı yiğit ayrılmadı birbirinden asla ama ayırdık onları asırlarca; binbir fitne ve tuzakla.

Ne Resulullah (aleyhisselatu vesselam) geçti birinden, ne onlar geçebildi Resulullah’ın istikametinden.

Dört civanmert bir oldu. Dört elif gibi dimdik ve her bir elif kendinde sakladı binbir sırrı.

Eğer ayrı olsaydı birbirinden elifler, devam eder miydi istikamet ile saltanat-ı ekber?

İttihad etti hiç kuşkusuz dört ayrı mizaç. Birbirinden çok uzak ve bir o kadar yakın dört cengaver.

Neydi onları asırlarca emsalsiz kılan?

Neydi Resulullah(sav)’ın peşinden, onları İslam’a halife yaptıran?

Vee neydi bizim (haşa!), Resulullah’ın sözünün üstüne söz söyleyerek, “Halifelik şunun hakkıydı.” diye ayırmalarımız?

“Ey iman edenler! Seslerinizi Resulullah’ın sesinden fazla yükseltmeyin..”(1) diyordu ayet.

Eliflerin önünde diz çöken vav olmak lazım gelirken, elifliğe soyunduk.

Nefsimiz Hak önünde eğilmeliyken, elif gibi dikildi başımız.. Dört Elif’e kafa tuttuk!

Sınırlı nefesimizle dört elif miktarınca uzattıkça uzattık. Nefes yeter miydi ki eliflere dil uzatmaya? Sınırımızı unuttuk!

Hikmetinden sual olunmaz Hak Teala yazmışken kaderi, kula söz düşer miydi ne sonra ne evvel?

Bilemedik Ya Rab! Hadsiz cürümlere cürüm ekledik.

Peki neydi bu elifleri elif kılan? Varın, elifleri konuşalım kardeşlerim… Zamanın lisanından uzak, Asr-ı Saadet’e yol alarak…

(Lütfen, sabırla yürüyelim. Hakikati öğrenmek isteyen, hakikat yolundan zahmet çekip terk etmez. Sabırla oku… )

1)Bir Elif Miktarı: SIDDIKİYET

Hz. Ali(R.a.) halife iken Kufe’de insanların en cesurunu sordu halka. Halk “Sensin Ya Ali!” dedi. Hz Ali cevap verdi: “İnsanların en cesuru Hz. Ebu Bekir’dir.” Peşinden sebebini açıkladı: Nübüvvetin ilk

günlerinde Kabe’de namaz kılarken Mekkeliler saldırıp dövmeye başlamışlar Resullulah’ın önderliğindeki cemaati.

Hz. Ali ve diğerleri o an olayın harareti ile ne yapacaklarını bilememişler. Hz. Ebu Bekir(R.a.) görünmüş uzaktan ve delmiş kalabalığı, meydan okumuş sayısız putpereste… Resulullah’ın üstüne kapanarak: “Rabbim Allah’tır dediği için mi onu öldüreceksiniz?!”

Akabinde gözü kara kalabalık Hz. Ebubekir’i dövmüştü.

Olayın ardından evine götürüldü ve gözlerini açtı sadıkların en hayırlısı… Hem de kadınların en hayırlısı Ümmü’l Hayr olan annesi Selma Bint Sahr’ın kucağında… İlk sorusu şu oldu: “Resullullah’a ne oldu?” Annesi telaş etti. (O sıra annesi iman etmemişti) ve ekledi: “Bırak, Muhammed’i de biraz su iç, biraz ekmek ye, kendine gel!”

Aşk şerbetini içen Ebu Bekir durur mu?

“Vallahi! Anacığım, Resulullah’ın nasıl olduğuna dair bir haber almazsam, O’nun selamette olduğunu şu gözlerimle görmezsem, ne bir yudum su içeceğim ne bir lokma yemek yiyeceğim.” (2)

Bu nasıl bir yiğitlik nasıl bir kafa tutmak?

Düşün! Bir davan var ve bir avuç insansınız. Bir şehir dolusu insan üstünüze yürüyor ve tek başına siper oluyorsun davanın sahibine. Yapabilir miydik bu sadakati? Etten zırh olabilir miydik hakikate ve hakikat bildiğimize?

Zaman değişse de sadakatin tanımı aynı ancak bizler sadakati hafife aldık. Allah’ın hukuku her şeyin üzerinde gelirken, biz Hukukullah’ı koymamız gereken sıraya, “Ailem ne der? Çevrem ne der?”leri koyduk.

“Sadakatle bağlıyım, canım feda!” diye inlettik sesimizi her platformda.

Peki ya sorarım nefislere!

Resullullah rahatsız olmasın, hayvan haşerat ona zarar vermesin diye mağaranın deliğine ayağımızı dayayabilir miydik? Yılan defalarca soktu ayağını Hz. Ebu Bekir’in ancak dizinin üzerinde uyuyan Resulullah uyanmasın diye çekemedi ayağını. Uyandığında ise ayağı zehirden kangıren olmuştu Hz. Ebu Bekir’in… Allah’ım bu nasıl bir fedakârlık? Nasıl bir sadakat?

Davama sadakatle bağlıyım diyen sen! Resullulah için kaç hançerin önüne yattın?

Dertlerine sebep arama ey can! Sen dert yolunu kendin açtın…

2)Bir Elif Miktarı: ADALET

Hz Ömer (r.a.)’ın tayin ettiği valilerden biri, Cuma hutbesi esnasında Hz Ömer’i öyle över ki bir sahabi dayanamaz kalkar, valiye müdahale edip, onu susturmaya çalışır.

Namazdan sonra durum Hz. Ömer’e iletilir ve halifenin emriyle valiye karşı gelen adam yakalanıp bir suçlu gibi götürülür.

Suçlu kabul edilen sahabi, Hz. Ömer’in huzuruna girince selam verir. Hz. Ömer (ra), hiddetinden selama mukabelede bulunmaz ve onu azarlar. Bunun üzerine sahabi:

– “Ya Ömer! Ben bir suç işlediysem, sen iki suç işledin.” deyince hiddeti birden kaybolur Hz. Ömer (ra)’in ve sorar:

– Nedir benim o iki suçum?

– Allah’ın selamını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabelede bulunmadın, vacibi terk ettin. Bu birinci suçun. İkinci suçun ise suçluyu dinlemeden tek taraflı hüküm verdin.

Hatasını anlayan Hz. Ömer (r.a) olayı anlatmasını isteyince, sahabi:

– Tayin ettiğin vali, hutbede seni öyle övdü, öyle övdü ki bu söz, cemaatin üzerinde sanki fazilet yönünden senin Hz Ebubekir’den daha üstün olduğun izlenimini bıraktı. İşte bu yanlış düşünceyi zihinlerden silmek için müdahale ettim. Hâlbuki sen fazilet yönünden Hz. Ebubekir’in yarısı kadarsın!

Hz.Ömer (ra):

– Neden?

Sahabi:

– Orduya yardım ediniz! Emri-i peygamberi karşısında, sen servetinin yarısını getirmiştin, Hz. Ebubekir ise servetinin tamamını getirmiş ve ashabın gözlerini yaşartmıştı.

Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), o zattan özür dileyip dua istedi ve onu serbest bıraktı. Överek konuşan valiyi ise hemen görevden azletti..!

“Adalet mülkün temelidir.” diyen Hz. Ömer’i yalnız bize haksızlık yapan olduğunda hatırladık. Bir hüküm vereceğimizde ise Hz. Ömer’den uzaklaştık. Nefsimizi kabartanı azletmek yerine başa taç edip “O sadık o yüzden öyle davrandı.” deyip vicdanımızı rahatlattık. Yönettiğimiz ya da rehberlik ettiğimiz yer neresi olursa olsun: Evinde baba, medresende müdebbir, işyerinde patron, okulunda rektör, sınıfında başkan… Ne kadar adaleti gözettik?

Kapımızı çalıp “Haksızlık var.” diyeni susturduk ve meselenin üstünü mü kapattık, yoksa Resulullah(a.s.m)’ın “Hepiniz birer çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz.”(3) hadisine göre mi hükmettik?

Öyle ateşten bir gömlekti ki hükmetmek. Bunu bile bile hükmetmeye özendik. Ama unuttuk şu hakikati: Başkasına hükmetmek isteyen önce kendine hükmedebilmeliydi. Bizler kendine dahi hükmedemeyen, işini hakkıyla yerine getiremeyen, düsturdan bihaber insanları sorumlu tayin ettik. Nefsimizi dinledik, haksızı haklı; haklıyı haksız eyledik. Ne buyurmuştu oysa Resullullah (a.s.m): “İdare ettiği kimseleri aldatmış olarak öldüğü takdirde Allah ona cenneti haram kılar.”

3)Bir Elif Miktarı: EDEP/HAYA

Hz Osman bin Affan! Beni Ümeyye ailesinden, tüccarların şahı Affan’ın oğlu… Edepte şah olduğu kadar iktisatçıların da piri olan zât! (Bir iktisatçı olarak her hükmü benim için bir düsturdur bu zâtın, ancak ben hayasını anlatacağım. İnşâAllah hayatını okumak nasip olur cümle okuyana.)

Hz Osman’ı ifade etmeye yetecek sıfat var mıdır bilmem. Resulullah’ın iki gonca gülü Rukiyye validemiz ve Ümmü Gülsüm validelerimizin eşi olan, meleklerin gıpta ile baktığı: ZİNNUREYN (iki nur sahibi).

İlk nuru Rukiyye validemizle evlendiğinde tüm şehri karşısına aldı. Öyle baskılar yaşadı ki en sonunda eşiyle hicret kararı aldı. Öyle ki Resullulah onun için: “Selam olsun Osman’a ve ehline… Vallahi! Lût’tan sonra risaletin davası uğruna ailesi ile hicret eden bir iman ailesidir, onun ailesi..”(4) hitabına mazhar olmuştur.

Sekiz sene Habeşistan’da kaldıktan sonra oğlu Abdullah doğunca Mekke’ye geri dönmüşler. Ancak Hicret’in 2. senesinde Rukiyye validemiz vefat etmiş. Hz. Osman bu acıyla yanarken, Resulullah bir nur daha vermiş Hz. Osman’a.. İstemiş ki Hz. Osman hep onun damadı olarak yanında yer alsın. Fakat Hicret’in 9. senesinde Ümmü Gülsüm validemizade vefat edince Resulullah buyurmuş ki: “Vallahi, on kızım olsaydı, onu da arka arkaya vefat etseydi, ben onları peşi sıra Osman’a verirdim.”

Neydi alınacak ders peki?

Abdest aldığı ibriği eşi tarafından değiştirildiğinde yeni ibrikten utanıp eski ibriğini geri isteyen Hz. Osman! Eşlerinin dahi bedenini görmediği haya sahibi…

Hem Hz. Lût’u temsil etmişti risalet davası için yaptığı hicretle hem de yaşantısıyla Ümmetin Yusuf’u oluvermişti.

Şimdi soralım nefsimize!

Haya = Osman ise bizim yaşadığımız nedir?

4) Bir Elif Miktarı: İLİM

Resullah(asm)’ın yarım elması, canı, amcasının oğlu. Allah’ın aslanı Ali!

İlim isteyen bir zâta cevabı manidardır Hz. Ali(r.a.)’nin:

“Kitaptaki(Kur’an) tüm sırlar Fatiha’da; Fatiha’daki tüm sırlar Besmele’de; Besmeledekiler “ب”(Be) sinde; “ب”deki tüm sırlar da noktasında toplanmıştır.

İşitin belleyin! İşte ben, “ب”nin altındaki o noktayım!”

Bü sözlerini tasdik ediyordu zaten Allah Resulünün hadis-i Şerifi:

“Ben ilim şehriyim, Ali ise kapısı.” (Tirmizi,Sünen)

NEYDİ, DÖRT ELİF MİKTARI SEVMEK?

Asırlarca sorduk, tartıştık ve fazlasıyle haddi aştık.

İttihad etmiş dört elifi birbirinden ayırmaya çalıştık.

Haşa! O ondan üstündür, bu bundan üstündür. Şu kişi halife olmalıydı vesair deyip kendimizi aştık! En nihayetinde yerle yeksan olduk edepsizliğimizle…

Oysa her cümlemizde bir hakikati haykırdık: “ALLAH HER ŞEYİ HİKMETLE YAPANDIR.”

Ancak haykırışımızla zıdlaştık.

Tüm kâinatı ilmiyle ve kudretiyle kuşatan Zât’a iman ettik dedik ve her işte hikmeti göz ettiğini beyan ettik. İş halifeliğe dayanınca “KADERİ YAZAN” Zât’ı unutup “HALİFELERİN KADERİNİ (HAŞA!) BİZ YAZMAYA KALKTIK.”

Peki Cenab-ı Hak, kendinden başka hiç kimsenin önünde diz çökmeyen bu dört bükülmez Elif’i neden bu sıra ile taşımıştı halifelik makamına bunu hiç düşündük mü?

Cevap basitti, sadece görmeyi bilemedik. Bize büyük ders veriyordu elifler. Bir sırayı ifade diyordu bu vaziyetler:

Kader diliyle şunu diyordu Cenab-ı Hak:

İlk sıraya SIDDIKİYETİ koy!

“Eğer bana sadık isen hiçbir batıl seni meşgul edemez. Tam teslimiyetin sırrı da hakiki Müslümanlığın sırrı da SIDDIKİYETTİR. Sen iman ettiklerine ne derece sadıksın?”

Sıddıkiyetten sonra gelen ADALET idi. Yani İslam’a SADIK olan hemen peşinden ADALETli olmalıydı! Zaten sadakati bilmeyen adil olabilir miydi?

Allah Resulü Hz. Ebubekir’i hep sağında taşıdı ve sağında oturttu. Solunu hep boş bıraktı ki bir gün Hz. Ömer gelip doldursun diye. Gün geldi, Hz. Ömer o yeri de doldurdu. Böylece Resulullah’ın sağının ve solunun adamı oldular Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer efendilerimiz.

Buyurdu Resulullah: “Her Peygamberin semada ve arzda iki veziri vardır. Benim semadaki vezirlerim Cebrail ve Mikail’dir. Yeryüzünde olan vezirlerim ise Ebu Bekir ve Ömer’dir.” (Tirmizi-3680)

RESULULLAH’IN SAĞININ SOLUNUN ADAMI OLARAK YAŞADILAR ve öyle de defnolundular. Kıyamet günü beraber haşrolunacaktı Sıddıkiyet ve Adalet…

İlk iki düsturumuz olması gereken SIDDIKİYET ve ADALET’ten sınanacaktı Ümmet!

Yani imana ibadete sadakat ve adalet!

Peki ya Cenab-ı Hak bu iki düsturdan sonra bize neyi emrediyordu?

Üçüncü sırada EDEP, dördüncü sırada İLİM…

Biz tüm sıraları birbirine kattığımız gibi. Edeple ilmi de birbirine karıştırdık.

İlimle edep olur sandık. Doldurduk dimağı doldurdukça böbürlendik, kabardık! Akabinde ne adalet kaldı ne de sadakat!

Ne güzel demiş Yunus Emre:

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Ya nice okumaktır

Okumaktan mana ne,

Kişi Hakk’ı bilmektir

Çün okudun bilmezsin

Ha bir kuru emektir

Okudum bildim deme

Çok taat kıldım deme

Eri hak bilmez isen

Abes yere yetmektir

Dört kitabin ma’nisi

Tamamdır bir elifte

Sen Elif’i bilmezsin

Bu nice okumaktır?”

Dört elif ayrılmaz bir bütündür, ayrılmazı ayırmaya çalıştık asırlarca…

İlim dedik, irfan dedik; akıl değer alacakken samandan ibaret kaldı.

Allah için sevmek dedik ama dört halifeyi sevemedik! Sevse idik sevdiklerimize benzer idik… Sevmedik sevemedik hep yalanda kavrulduk. Oysa demedi mi Allah Resulü, Mü’min her hatayı işler ama asla yalan söylemez diye…

“Maharet güzeli görebilmektir, sevmenin sırrına erebilmektir. Cihan, âlem herkes bilsin ki şunu: En büyük ibadet sevebilmektir..”

Dua ile…

(1)Kur’an-ı Kerim, HucuratSuresi, 2. Ayet.

(2)Buhari, Menakibu’l- Ensar, 27.

(3) Buhari, Müslim; Ebu Davut, Tirmizi.

(4)Beyhakî, Delâil, c.2, s.297; İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c.2, s.66.


 
 
 

Comments


Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page