top of page

Ceviz Kadar Beyin Lütfen

  • Yazarın fotoğrafı: Admin
    Admin
  • 27 Ara 2017
  • 5 dakikada okunur

Ceviz Kadar Beyin Lütfen

Komiktir, meyve veren ağacı taşlamayı çok severiz. Ama taşlarken öyle bir hırsa kapılırız ki en sonunda ağaca attığımız taşla, meyveyi kafamıza isabet ettiririz. Öyle bir ithamla karşı karşıyayız ki durum tam olarak bu misale benziyor. Bereketli İslam toprağında yetişen, meyve veren, vermeye devam eden Bir Üstad… Namı diğer: Bediüzzaman

Hayattayken sordukları altı boş soruları, sonsuzluğa yolculuğundan sonrada ısrarla devam ettiriyorlar. Atılan taşlar nafile. Zira konuşan yalnızca hakikat!

Taş, pardon itham aynen şöyle: “Bediüzzaman çocukken ceviz gibi önemsiz bir şey için bile Abdulkadir Geylani Hazretlerinden medet istemiş. Ancak, Allah’ın yapmaya kadir olduğu durumlarda, yardım sadece Allah’tan beklenir. Üstelik Fatiha suresinde ‘Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz’ denilmişken, vefat etmiş birinden neden yardım istiyor?” Okurken bile sorudaki taklidi ve altı boş zihniyet kendini gösteriyor. Üstelik daha derinliğini anlamadıkları bir ayeti kendilerine dayanak yaparak hakikati alet etmeye çalışmak gibi bir küçüklüğe düşüyorlar. Ayrıca soruda “Allah’ın yapmaya kadir olduğu durumlarda” gibi bir cümle kullanılarak, Haşa! Sanki Allah her şeyi yapmaya kadir değil, yapamayacağı şeyler var anlamı veriyorlar.

Soruya cevap vereceğiz. Ancak en başta bu sorunun sorulmasına neden olan cahiliyeti, teşhis ve tedavi etmekte fayda görüyorum. Zira ruh ve cesetin ilişkisi, ruhun mahiyeti, sebepler dairesi, ölüm hakikati gibi konuların anlaşılamadığı aşikar.

Kainat sebepler üzerine inşa edilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, Peygamberimize (s.a.v) hitap ederken sebeplerin aracılığına işaret etmiş ve şöyle buyurmuştur: ‘Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olanlara Allah yeter.’ (1)

Bu bir kanundur. Nasıl ki bir ülkenin yönetilmesi için gereken kanunlar olmalıdır ve kanunun işlerliği belli sebeplere bağlı kılınmıştır. Aynen öyle de, bir misafirhane hükmünde olan, yaşadığımız bu kainatta onun yaratıcısı olan Sultan’ın kanunları vardır. Ve her bir şey belli sebeplere bağlanmıştır. Aksi halde her maruzatı olan vatandaşın, direk sultanla görüşmek istiyorum demesi gibi bizimde Rabbimizle görüşmemiz gerekirdi.

Mesela evini geçindirmen için paraya ihtiyacın var. Ama bunun için de bir işe gitmek gerekir. Rızkı veren Rabbindir ancak vesile olan Patronundur. Vücudunun vitamin ihtiyacını karşılamak için meyveye ihtiyacın vardır. Ama bunun için bir ağaç memur kılınmıştır. Bir imtihanı kazanmak için dua edersin. Ama kazanmanın ilk şartı o imtihana hakkıyla çalışmandır. Hastalanırsın şifa elbette Allah’tandır ama doktor ve verdiği ilaçlar bunun için birer vasıta kılınmıştır. Cenab-ı Hak canı alandır, ancak ölüme sebep olacak hastalıklar musibetler yaratmıştır. Ve Kur’an’da buyurur ki: “Öldürmek için vekil yapılmış olan melek sizi öldürüyor.” (2)

Zahiri vesile bilen Peygamberler de insanlardan yardım istemiştir. ”(Yusuf) Onlardan, kurtulacağını sandığı kimseye dedi ki: ‘Efendinin yanında beni zikret.’ Ama şeytan onu efendisine hatırlatmayı unutturdu. (Yusuf böylece) Zindan da bir süre daha kaldı.” (3)

Diri bir insandan nasıl ki yardım istiyorsan, gerçek manada diri ve hatta baki olan bir ruhtan medet istemekte tuhaf olan nedir? Yani her biri bir sebeptir. İşte aynen bunun gibi peygamberleri, evliyaları ve Allah dostlarını dualara vesile kılmak haktır, haktandır. Aksini inkar etmek haşa Allah’ın sebepler kanununa kafa tutmaktır. Kanuna kafa tutanın da sonu cezadır, azaptır, hüsrandır.

Ceset ruhun giysisidir. Giysi yırtılabilir ama ruh ebedidir.

Evet, inandık ve iman ettik ki ölümden sonra bir hayat vardır. Elbet bir gün beden elbisesi yırtılacak ve ruh gerçek vatanına uğurlanacaktır. Bu hakikate iman eden bir insan, “Ölmüş birinden medet istenir mi? Kendine faydası kalmamış.” derken durup “inandım ve iman ettim” dediği hakikati bir düşünmelidir. Zira inandım dediği hakikatle zıt düşmektedir. Sebepler dairesinde, Allah dostu olan zatların ruhuna beden giysisi gibi bir mahkumiyet biçmek hatadır. Bir insanı vesile ederek Allah’a el açmak batıl değil, haktır, haktandır. Burada yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için bir detaya değinmekte fayda var. Allah dostlarını vesile etmekten kastımız, türbelere çaputlar bağlamak ve “Bana ev ver araba ver mübarek zat!” demek değildir. O kişiyi vesile ederek “Rabbim bu mübareğin hürmetine duamı kabul eyle” diyerek Allah’tan istemektir.

Evliyadan ve ruhanilerden manevi yardım istemekte sakınca olmadığının en büyük delillerinden biri elbette Rehberimiz Hz. Muhammed (aleyhisselatu vesselam) ‘dir.

Utbe İbn-i Gazvan (r.a)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resulullah (sallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

“Sizin biriniz; bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım isterse ‘Ey Allah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana imdat edin!’ desin. Çünkü Allah’ın bizim görmediğimiz kulları vardır.” (4)

Abdullah İbn-i Mesud (r.a)’dan rivayet edilen bir başka hadis-i şerifte, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

“Sizin birinizin sahrada hayvanı kaçarsa, ‘Ey Allah’ın kulları hapsedin! Ey Allah’ın kulları durdurun!’ diye seslensin. Çünkü Allah’ın yer yüzünde hazır bulunan kulları vardır, Onu tutarlar.” (5)

Hadislerden de anlaşıldığı üzere mübarek zatları vesile eylemek, onlardan medet istemekte bir sakınca yoktur. Bu imanında bir noksanlık değildir. Bir işe başvuracağında referans olarak işverenin sevdiği kişileri ve ahbaplarını aracı etmek gibidir. Mesela Hazreti Ömer’den yağmur duası istendiğinde, Hazreti Abbas’ın elinden tutup avucunu kaldırarak: “Ya Rabbi bu elini tuttuğum Rasulullah’ın amcasıdır, onun yüzü suyu hürmetine yağmur ver” diyerek dua etmiştir.

İman eden biri der ki: “Evet, bu zatlar birer vesiledir ve bende bir sebebe başvurup bu zatların İslama hizmeti hürmetine duama aracı eyliyorum. Rabbim kabul eyle.” Demektir.

Bizki bir cesetten değil, hayattar ruhlardan medet istiyoruz. Eğer desen ki imkansızdır. Ahirete imanında bir sıkıntı olduğu aşikardır.

Bu açıklamalardan Bediüzzaman hazretlerine yapılan ithamın ne kadar beyhude olduğu anlaşılsa da, bir de cevabı da bizzat kendisinden dinleyelim:

“Sâniyen: Gavs-ı A’zam gibi, memattan sonra hayat-ı Hızıriyeye yakın bir nevi hayata mazhar olan evliyalar vardır. Gavs’ın hususî ism-i a’zamı “Ya Hayy” olduğu sırrıyla, sair ehl-i kuburdan fazla hayata mazhar olduğu gibi, gayet meşhur Maruf-u Kerhî denilen bir kutb-u a’zam ve Şeyh Hayat-ül Harranî denilen bir kutb-u azîm, Hazret-i Gavs’tan sonra mematları hayatları gibidir. Beyn-el evliya meşhur olmuştur.” Yani ölümleri dahi hayatları gibidir, serbesttirler. Bunlara inanmayan kimse, Allahu tealanın: “Ve Huve alâ külli şeyin Kadîr” yani “Ve O Allah’ın gücü her şeye yeter.” ayetine inanmamış olur ki, bu da açık bir küfürdür.

“Ve keza hiç bir şeyi dualarıma, istigaselerime ve niyazlarıma hedef ittihaz etmem. Ancak küre-i arzı harekete getiren felek çarklarını durdurmağa ve şems ve kamerin birleştirilmesiyle zamanın hareketini teskin ettirmeğe ve vücudun şahikalarından yuvarlanıp gelen şu dünyayı sâkin kılmağa kadir olan kudreti nihayetsiz Rabb-i Zülcelal’e dualarımı, niyazlarımı arz ve takdim ediyorum. Çünki her şeyle alâkadar âmâl ve makasıdım vardır.” Yani GAVS dediği zaman, Gavs Hazretlerini hedef ittihaz etmemiştir.

Kur’an-ı Kerim’de buyuruluyor ki: “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz.” (6)

Buhari’den nakledilen bir hadiste ise: “Alimler enbiyanın varisleridir.” buyurulmaktadır. Görüldüğü gibi vefat etmiş enbiyalar, hayatta olan veliler, şehitler; kabirlerinde ölü değil diridir. Zira ruh hayattardır, ölen cesettir. Bu insanları vesile bilerek yardım istemek ve sonucu Rabbinden beklemek şirk değil, bilakis tevhittir. Yaşayan insanların aciz kaldığı yerde, Allah dostlarını vesile edip yardım dilemeyi kabul etmemek vahhabi zihniyetine saplanmaktan ve batıldan başka bir şey değildir.

Evet, meyve veren ağaç taşlanır. Bende o mübarek ağaca bir meyve olabilmek derdindeyim. Ve üstadımın, gavs hazretlerinden medet eylediği gibi derim ki: “Medet Ya Ali! Sen ki ilmin kapısısın. Senin İlmin ve hizmetlerin hürmetine, Rabbim bu sapkın fikirlerden ve iftiralardan tüm Muhammed ümetini ve umum nur talebelerini muhafaza buyursun.” Amin.

(1) Kuran-ı Kerim Enfal Suresi 64.Ayet Meali

(2) Kuran-ı Kerim SecdeSuresi 11.Ayet Meali

(3) Kuran-ı Kerim Yusuf Suresi 42.Ayet Meali

(4) Taberanî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, No: 10518, 10/217

(5) Taberanî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, No: 290, 17/117

(6) Kuran-ı Kerim Bakara Suresi 154.Ayet Meali


 
 
 

Comments


Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page