Isparta’nın Saklı Cenneti “Yazılı Kanyon”
- Nur Tuba Yaşa
- 16 Ara 2017
- 5 dakikada okunur
Isparta’nın Saklı Cenneti “Yazılı Kanyon”
Merhaba gezgin ruhlu arkadaşım
Sen de gezmeyi çook ama çook seven, ancak yoğunluktan bir türlü fırsat bulamayanlardan mısın?
Şöyle sormalıyım ya da (en azından bazılarımız için): Yoğunluktan şikayet eden ama oturduğu yerden kalkmadan “Gezmeyi çok severim, hobimdir.” diyen yurdum insanlarından mı?
Kitap okumayı da sevdiğimizi tüm cv’lere yazarız ama bir çoğumuz Cin Ali serisinde takılı kalmıştır. Sanırım fazlasıyla ince yaptım. Göndermelerle yazıya girdiğime göre fırtına bir gezi yapmış olmalıyım.
Gezmeyi çok severiz doğrudur… Bilhassa hayallerde… İşte bende tam olarak böyle bir gezi yaptım. Hâlâ rüyalarımda aynı yerde eğlendiğimi görüyorum: Evet, YAZILI KANYON’da.
Bahar gelmişken güzel bir gezi ile Merhaba demeli dedim ve üniversite yıllarımda araştırdığım bir yer olduğu için YAZILI KANYON’un en iyi tercih olacağını düşündüm. Topladık çıkınlarımızı 25 Mart 2017’de ve koyulduk yola.
Isparta’nın Sütçüler ilçesine 10 km uzaklıkta olan Kanyon’a Merkez’den tam 2 saatte ulaştık. (Isparta merkeze mesafe gidiş geliş toplam 4 saat yani.) “Çekilir mi o yol arkadaş?” diyebilirsin ama yolculuk öyle keyifliydi ki Servisçiye: “Ne kadar yolumuz kaldı?” diye sorduğumda “10 dakika” deyince şöyle bir şok oldum. Yolda tamamıyla delirdik diyebilirim, vaktin nasıl geçtiğini anlamamışız bile… Demek ki gezi yerini seçtikten sonra yapılacak ilk şey gideceğin arkadaş grubu. Eğlenmeyi bilenlerle geziye gidilmeli öyle değil mi? (Instagram: @rah_le gibi) Bu arada yolun manzarası enfes. Sıkılman mümkün değil…
İki servis olmak üzere yaklaşık 55 kişi olarak gezi alanına ulaştık. Unutmadan 2017 yılı üzerinden gezi fiyatlarını da ortalama olarak belirtmekte fayda var: Yazılı Kanyon’a gezi düzenleyenler yaklaşık 40-45 tl gibi bir maliyet çıkarttı önümüze. Üniversite’de kulüp bazında yapılan bazı gezilerde de 35 tl gibi bir fiyat belirlemesi yapılmış. Üstelik bu gezilerde rehber eşliğinde ve çok kısıtlı zaman aralıkları içerisinde gezinin tadını çıkarmanız gerek. Gelenlerin de büsbütün yabancı kişiler olduğunu düşünecek olursanız pek keyifli olamayabilir. Bizim grubumuzda da sosyal medya üzerinden ulaşan bir çok yabancı kişi olmasına rağmen asla yabancılık hissedilmedi. Sanki 10 yıllık arkadaşlarmışız gibi ilk andan itibaren gezinin tadını çıkardık. Kısıtlama, yasaklar olmadan… Zaten herkes yaşını almış, bilinçli gençlerdi; kısıtlamaya ne gerek var öyle değil mi?
Özetle efendim, en az maliyetle (servis, yolculuk esnasında ikramlar, piknik vesair) toplam 30 tl’ye yani en uygun rakama geziyi düzenledik.
Kanyon’a geldiğimiz an gördüğümüz manzara bizi direkt hayrete uğrattı. Camdan gören herkes “Aman Allah’ım, SubhanAllah, Yoook Artıııkk!” gibi şaşkınlık ifadeleri ile toprağa adımını attı. Mekânın muazzam yaratılışı, suyun serinliği ve sesi, havanın temizliği ile bilinçaltımız sıfırlandı diyebilirim. Kısa bir fotoğraf krizinin ardından St. Paul yolu’ndan yaklaşık 1-1.5 km olan tırmanış yoluna girdik. Daha önce geziye gelmiş rehber bir kardeşimin yardımı ile uzun olan bu yolu daha uzun bir mesafeye dönüştürmeyi başardık. Eee o kadar kız bir araya gelirde yüzlerce foto çekmeden ayrılır mı her adım attığı yerden? Uçurum kenarı yollarda bin bir delilikle yol aldık. En son “Delirmek serbest!” dediğimi hatırlıyorum. Bir süre sonra etrafıma baktığımda en normalimizin “dağlara, taşlara tırmandığını” gördüm… Anormal tayfaya girmiyorum bile.
Karşımıza yol üstünde iki ayrı ahşap köprü çıktı. Bunları aştıktan sonra yol üstünde, taşlara yazılı bir tarihle tanıştık. Zaten Kanyonda adını buradan almıştı. Yazıtların bizi üzen tarafı ise, taşlarda altın vardır mantığıyla birilerinin kazma izlerine rastlamak oldu. Ne acı ve utanç verici bir durum… Tarihî eserlerde altın arama maceramız ne zaman bitecek bilmiyorum…
Yazılar tüm insanlığın tek ve aynı tanrıdan geldiğine inanan ünlü Filozof Epiktetos(Epikirus)’a aittir. Felsefecinin M.S. 50-138 yılları arasında yaşadığını hesaba kattığımızda bu yazıların ne denli değerli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Ve gerçekten insanı alıp götüren bir tarafı olduğu da gerçek… İslam’ın henüz olmadığı bir zamanda, birden fazla tanrıya inanılan bir ortamda tevhid inancını yani tek bir yaratıcı olduğunu savunan bir filozof var karşımızda… Üstelik şiirinde öyle anlamlı düşünceler barındırıyordu ki sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim:
Hür İnsan Üzerine Bir Şiir
Ey yolcu, yol hazırlığını yap ve koyul yola; şunu bilerek:
Hür kişi sadece karakterinde hür olan kişidir.
Kişi hürriyetinin ölçüsü bizzat kendi doğasında bulunur
Ve kararında içtenlikliyse hür kişi,
Yüreğinde ise dürüstlüğü, işte bunlar asil yapar kişiyi
Ve bununla yücelir hür kişi hatalarla değil.
Ana-babadan gelen uydurma bir asaletten tat almaz o:
Zira ana-baba değildir hür insanı doğuran
Zeus’tur herkese ata olan ve de tek kök insanoğluna.
Herkesin tek şansı vardır. O alır kader icabı beden güzelliğini
Budur soy güzelliği ve hür olma hâli gerçek anlamda.
Ruhen köle olan ise sakınmaz kötü sözden, katmerli köle de olsa
Aşırılıktır şiarı bu kişinin, yüreğinde soysuzluk vardır
Ey yolcu, Epiktetos köle bir anadan doğmuştu, ama
Yüceydi herkesten, bir kartal gibi: bilgelikte ise takdire şayandı ruhu
Söylemem gerekirse, tanrısal bir varlık doğurdu onu. Keşke şimdi de (bu mümkün olsa)
Böylesine yararlı ve sevinç kaynağı bir insan
Tüm ünlü kişiler arasında köle bir anadan dünyaya geldi.
Epiktetos (Prof. Dr. Sencer Şahin çevirisi)
Yazıtlarda bir süre geçirdikten sonra fotoğraflar ve keyifli şarkılar eşliğinde ormanlık alandan geçtik. Her ağaç numaralandırılmıştı. Ormanlığın ortasında genişçe bir alana çıktı yolumuz. Burası avcıların alanıydı. Zaten yol üstünde avcılara rastladık.
Yolumuzun üzerinde geniş, yemyeşil ve çiçeklerle bezeli bu alanın kenarında Göksü Irmağı’nın kaynağına yakın olan şelaleye varmıştık. Bizden az evvel domuzların olduğunu anlamamız ise uzun sürmedi. Bir delilik yapıp sudan geçtik cesaret eden birkaç kişi… Islak kumlar üzerinde domuz ayak izlerine rastlayınca hafif gerilim yaşasakta, avcıların olması içimizi rahatlatıyordu. Şelale kenarına devrilmiş ağaç, berrak akan su bizi bizden aldı. Burada da bir saat kadar eğlendikten ve tefekkür ettikten sonra aynı yolu yeniden geri döndük, bu defa fazlasıyla aç ve yorgun olarak. Sabah saat 7.30 civarı çıktığımız yoldan 9.30 gibi Kanyon’a varmış ve kimsenin olmamasını fırsat bilerek yaklaşık 12.30’a kadar yürümüş, tırmanmış ve Göksu’nun serinliğinden payımızı almıştık.
Unutmadan “Yazılı Kanyon Tabiat Parkı’nda kızılçam, kızılağaç, saçlımeşe, çınar, ardıç, ceviz, pırnal meşesi, keçiboynuzu, akça kesme, defne, zeytin, sandal, sakız, tesbih, mersin, alıç, karaçalı, laden, katırtırnağı, zakkum, yaban gülü, sarmaşık, eğrelti gibi bitki türleri ile domuz, yaban keçisi, tilki, porsuk, su samuru, tavşan, sincap, kartal, kızıl akbaba, doğan, güvercin, üveyik, keklik gibi yabani hayvanlar bulunmaktadır.”(1)
Yürüyüşün sonunda ev yapımı yemeklerle ziyafetin ardından, namazı kılan kardeşlerimiz serviste kayluleye dalmışken(2) bir kısmımız da etrafta hâlâ keşifteydik. Benimle olan birkaç kardeş dere ortasında büyük kayalıklarda oturup akıntıya verdik kendimizi… Sudan öyle bir ses geliyordu ki sanki senfoni gibiydi. Kendimizi kaptırıp birkaç parça patlatmış olabiliriz. İşin gülünç yanı yanındaki bile zor duyuyor sesini. Öyle bir gürültüyle akıyor koca Göksu Deresi…
Peşinden hemen dere kenarında demlik çaya verdik kendimizi. Buraya gelirseniz muhakkak ama muhakkak demlikte çay için… Kaynak’tan alınan suyla yapıldığı için hiçbir yerde içmeyeceğiniz lezzette bir çay tadı bulacaksınız. İçtiğim en güzel çaydı dersem abartmış olmam. Kaynak suyuyla buluşan çay bir de sobada demlenince iki koca demliği bitiriverdik birkaç kişi… Dönüş yolunda ise içmeyen kardeşler için servise de iki demlik alıp içtik. Suyun kenarında minderlere oturup su sesi eşliğinde sohbet etmenin tadı hiçbir şeye değişilmez.
Bazı kardeşlerimiz keşif esnasında Hristiyan bir aileye rastlamış. Türkçe konuştuklarından anlayamamış, muhabbet ilerleyince Hristiyan olduklarını söylemişler. Geçen konuşmada Yazılı Kanyon’un kralların uğrak yolu olması haricinde Hristiyanların bizdeki gibi bir hac merkezi olduğunu öğrenmiş. Her sene birçok Hristiyan ve Budist Yazılı Kanyon’a gelirmiş. “Sizin Haccınız Mekke’de, bizim ki Yazılı Kanyon’da.” demiş.
Ve eklemiş: “Buraya vaftiz için geliriz. Vaftiz yapılan birkaç yerden birisidir burası bizim için.”
Arkadaşım ise sormuş: “Kiliseniz nerede biz mi göremedik acaba yolda?”
Hanımefendi cevap vermiş: “Kilisemiz Göksu Deresinin Sesi…”
Velhasıl muhabbet noktalanmış, keyifli bir “Hoş geldiniz şehrimize.” vedası ile…
Kalan vaktimizde Risale-i Nur Külliyatından Asa-yı Musa risalesinden yaptığımız tefekkürlük dersle ve sahabe dersiyle derin bir nefes aldık. Peşinden bir delilik daha yapmadan olmaz. Bu arada üstümüz dağdan taştan sudan berbat durumda. Suya düşenler, kıyafetine çam sakızı bulaşanlar… Fenayız yani.
O yorgunluğun üzerine bir de ip atladık derken gitme vakti gelmiş de geçmişti bile… 17.00’da ayrılırız dediğimiz mekandan çıkışımız 19.00’ı buldu. Merkeze ulaştığımızda saat 21.00’ı bulmuştu…
Yazdıklarımda eksik çok ama fazlasını anlatmaya ne kağıt dayanır ne de duygularımı işleyecek ifade bulabilirim. Isparta merkezde gezi alanına rastlayamayabilirsiniz. Ancak Türkiye’nin en fazla tarihî alana sahip şehirlerinden biriyiz. Gerek tarihî dokusu, gerek göller bölgesi olması, gerekse birçok karstik arazi ve mağaralara sahip olması gezginler için cazibe merkezi olmasına yeter de artar
bile… Geçmişinde birçok uygarlığa merkezlik yapmış, felsefecilerin ve kralların şehri olan bir yerde daha ne saklı zenginlikler vardır, arayıp bulana…
Isparta’da keşfedilmeye değer sayısız yer var. Eğer yolunuz buralara düşerse bir gününüzü Yazılı Kanyon’a ayırmadan ve leziz çayını içmeden sakın dönmeyin…
Keyifli bir ömür, bol tefekkür ve bolca dost edinmeniz dileklerimle…
Comments