top of page

Seyahatnâme

  • Nur Tuba Yaşa
  • 17 Ara 2017
  • 6 dakikada okunur

Seyahatnâme

Bir sabahın ilk saatlerinde bir de gecenin zifiri karanlığında gökyüzüne bakmak farklıdır. Herkese göre farklı farklı manalar barındırır. Kimine göre kainat sarayının üzerinde muazzam bir kubbe, kimine göre uzay denizi, kimine göre ise insan yapımı uçaklardan milyarlarca kat daha hızlı bir uzay filosu hükmünde. Ama bizim hayallerimizden ve hatıralarımızdan soyutlanmış bambaşka bir alemdir aslında gökyüzü. Yüzyıllardır çözülmeye çalışılan, binlerce anlam yüklenen, keşfedildikçe daha da merak uyandıran sonsuz bir deryadır göğün yüzü.

Kainatın genişlemesinden tut, Dünya’nın Samanyolu Galaksisindeki konumuna; Güneş’in hareketlerinden tut, Dünya’dan uzaklığına kadar sayamayacağımız kadar faktör, biz insanların yaşamına en uygun standartta düzenlenmiştir. Öyleyse şimdi tüm Kalıplaşmış fikirlerimizden, ideolojilerimizden sıyrılarak bilimsel veriler ışığında bir seyahate çıkalım seninle. Bakalım kainattaki işleyişin arkasındaki esrar perdesi ne?

Daha önce kaleme aldığım “Yaratılmamış Yaratıcıyı Kim Yarattı” isimli yazımda Big Bang teorisine ve kainattaki genişlemeye değinmiştik. Şimdi farklı bir pencereden bakarak yolculuğumuza devam edelim. Evet, kainat 13,8 milyar yıl önce büyük bir patlamayla oluştu. Bu patlamayla beraber kopan cisimler etrafa yayılmaya başladı ve evren bir balon gibi genişlemeye devam ediyor. Eğer bu genişleme mevcut durumundan biraz yavaş olsa bütün kainat, hatta Güneş Sistemi tam manasıyla düzenlenemeden içine çökmüş olacaktı. Eğer biraz hızlı genişlese; yıldızlar, galaksiler oluşamayacak boşlukta dağılıp gidecekti. Kısacası canlı yaşamı diye bir şey söz konusu olamayacaktı. Ünlü Matematik Profesörü Paul Davies’e göre, Big Bang ile başlayan bu genişleme hızı eğer milyar kere milyarda bir oranda (1/1018) farklı olsaydı, kainat oluşmazdı. Yani Sayısal değeriyle “0,000000000000000001” kere imkansızlık barındırıyor. Bu mükemmel intizam ve düzen ise bize, Einstein’in ifade ettiği “En mükemmel matematikçi”yi hatırlatıyor. Şimdi bu genişleme içerisinde bulunan yıldızlara ve gezegenlere bakalım yol arkadaşım. Acaba mevcut bilimsel veriler bize neler söyleyecek.

2003 yılında Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde en son teknoloji aletlerle yapılan bir araştırmada, gökyüzündeki tahmini yıldız sayısına ulaşılmıştır. Bu rakam tam olarak : 70.000.000.000.000.000.000.000 (7.1022) dur. Her galaksi içinde farklı kütlelere sahip yıldızlar bulunur ve her yıldızın yaşı kütlesi ile ters orantılıdır. Kütlesi ve çapı arttıkça yıldızın ışığı da buna paralel artmakta ve yıldızın ömrü azalmaktadır. Yani kütlesinin karesi ile ters orantılıdır (1/m2). Örneğin, bir yıldızın kütlesi bir başka yıldıza göre iki kat fazla ise, küçük kütleye sahip yıldıza göre 1/4 daha fazla yaşar. Bu hesaba göre Güneş’in ömrü 10 milyar yıl olarak işaret edilmektedir. Samanyolu Galaksisi içinde Güneş gibi 200 milyardan fazla yıldızın bulunduğu ve Güneş’ten milyarlarca kat daha büyük yıldızların olduğu düşünüldüğünde hiç birinin tesadüf olamayacağı aşikardır. Ve bu mükemmel yapılar yine Einstein’in işaret ettiği “En mükemmel Mühendis”i hatırlatmaktadır.

Şimdi bu yapının içerisine biraz daha girip Güneş Sistemi’nde neler olduğuna bir bakalım Yolculuğumuz biraz uzun süreceğe benziyor ne dersin ?

Güneş’in çapı Dünya’nın çapı’nın 109 katı fazladır. Yani bunu aklımızda şu şekilde canlandırabiliriz. 12.742 km çapa sahip Dünya’yı bir bilye olarak hayal edip, 1,5 milyon km çapa sahip Güneş’i, bir futbol topunun iki katı büyük düşünelim. Ama burada asıl dikkat edilecek unsur aralarındaki mesafedir: 149.600.000 km. Bu mesafe biraz azalsa yıldızlar arası kütle çekim kuvveti gezegenlerin yörüngelerini bozacak ve ciddi sıcaklık değişmeleri gözlenecekti. Eğer mesafe biraz uzaklaşsa, süpernovalarla uzaya fırlatılan elementlerin dağılımı seyrekleşecek ve Dünya gibi dağlık gezegenler oluşamayacaktı. Kısacası her iki ihtimalde de canlı yaşamı diye bir şey olmayacaktı.

Güneş saniyede 225 km, dakikada 13.500 km, saatte ise 810.000 km hızla hareketine devam etmektedir. Son teknoloji ve en hızlı uçaklardan olan TUPOREV TU-144 saatte 2430 km’lik hız yapabilirken saatte 810.000 km hız yapan ve diğer gezegenlerle çarpışmayan teknolojiye sahip Güneş’in mühendisi acaba kim olmalı?

Ne kadar ilginç bir ölçü var öyle değil mi, yol arkadaşım? Kainatın var oluşu matematiksel olarak sonsuz sayıda ihtimal içinden, en olması gereken şekliyle oluşmuş olması; akla kör tesadüfün ne kadar yersiz olduğu göstermez mi? Diyelim ki ezeli kabul ettiğin madde ve evrim gerçeğinde ısrarcısın. Bu intizam’a birde Prof. Roger Penrose’nin tesadüf hesabından bakalım. Tesadüf olabilme ihtimali profesöre göre 10123’de 1 ihtimaldir! Yani matematiksel olarak 1 sayısının yanına 123 adet sıfır getirilmesiyle oluşan bir sayıdır. Bu ise; kainattaki tüm atomların sayısal toplamından (1078’den) bile büyük bir rakamdır. Ve matematik ilminde 1050’de 1’den daha küçük olasılıklar “sıfır ihtimal” sayılır. Bizim sözünü ettiğimiz sayı ise 1050’de 1’in trilyar kere trilyar kere trilyar katından çok daha büyüktür.

Bilim mi dedin? İşte bilim yol arkadaşım ; kainatta 15 milyar senedir var olan bu düzen Einstein’e göre: “Muazzam büyüklükteki kainatta zaman üstü bir aklın tecellisini” gösterirken; Newton’a göre: “Kainatın harika yapısı ancak her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir Zat’ın planına göre ortaya çıkmış olmalıdır” ve Newton bu tespitine şöyle devam eder: “Bu benim en son ve en büyük tecrübemdir ve öyle de kalacaktır.” Ünlü Filozof Baruch Spinoza ise bu fikirlere benzer olarak: “varlığın yasalarla çevrili uyumunda kendini gösteren bir nesne” olarak tanımladığı yaratıcı olan Allah’a işaret eder.

Şimdi bu verilere Kur’an-ı Kerim’de geçen ve bilim tarafından keşfedilen son astronomik bulgular ışığında bakalım. Hayır! beni yarı yolda bırakamazsın, bu yola bir kere beraber çıktık yol arkadaşım ;

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ

“Güneşte kendine mahsus bir yörünge içinde akıp gider. Bu Aziz (Kudreti daima üstün gelen), Alim (her şeyi hakkıyla bilen) Allah’ın takdiridir.” (1)

Ayeti kerimede geçen iki kelime çok mühim ve kapsamlı yorumlara kapı aralıyor. “Teşri” yani “Akar gibi gitmekte” bir üslub bildirirken; “müstekar” lügat anlamıyla “kararlaştırılmış” anlamı vermektedir. Müstekar’ın başında bulunan mimli mastar, zaman ve mekan ismi olabilir. Başında yer alan lam harfi ise birden fazla manada kullanılabilir: için, içine, içinde. Aslında bu kararlaştırılmıştan kasıt bir gerçeğe işaret etmektir. Bir nevi zırhlı gemi suretinde olan Güneş, “esir”den yani uzayda ısı ve ışığın

yayılmasını sağlayan ince, hafif, akışkan bir madde ile dolu olan sema okyanusu içinde karalaştırılmış, belli bir istikamette ve rotada akıp gitmesidir.

لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

“Ne Güneş’in Ay’a yetişmesi (ona çarpması) kendisine (takdir edilen nizama) layıktır, ne de gece, gündüzü geride bırakıcıdır. Çünkü her biri (bir itaat ve heybet altında ayrı) bir yörüngede yüzerler.” (2)

Bu ayetler Güneş’in dönüşünü ifade eden ayetlerdir. İlginç olan şudur ki; astronomi bilimi Güneşin döndüğünü 20. Yüzyılda keşfetmişken; okuma yazması olmayan Hz. Muhammed (aleyhisselatu vesselam) ‘in bu hakikati 1400 sene önceden Kur’an aracılığıyla bildirmesi, peygamberliğinin ve yüce bir yaratıcının varlığının en büyük delillerindendir.

20. yüzyılın yarısından sonra keşfedilen diğer bir astronomik keşif ise Bediüzzaman Hazretleri vasıtasıyla 1927 yılında Barla’da neşredilen 25.söz Risalesinde tefsir edilmiştir:

“Güneş, nurani bir ağaçtır. Seyyareler onun müteharrik meyveleri… Ağaçların hilafına olarak Güneş silkinir, tâ o meyveler düşmesin. Eğer silkinmezse, düşüp dağılacaklar. Hem tahayyül edebilir ki: Şems meczub bir ser-zâkirdir. Halka-i zikrin merkezinde cezbeli bir zikreder ve ettirir.”

Burada üstad “Cezbe” yani Güneş’in çekim kuvvetinden bahsederek, bu cezbe ile sair gezegenleri etrafında döndürdüğünden bahsetmektedir. Eğer Güneş bir an dursa, bu cezbe gücü ortadan kalkar ve gezegenler boşlukta kalarak dağılırlar. Üstad hazretlerinin bilimin keşfinden çok önce işaret ettiği bu hakikate M. Bartusiac, American Scientist dergisinde 1994’te yayınlanan “Sounds of the Sun” (Güneşin Sesleri) yazısında yer vererek; Güneşin gong gibi bir ses çıkartarak, silkinerek ve sarsılarak hareket ettiğini izah etmiştir. Yani işin özü Materyalist felsefenin asırlarca doğru olarak kabul ettiği ideolojik saplantıları sebebiyle bilim, yüzyıllarca yanlışlarla meşgul edilmiştir.

“Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. And olsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz.” (3)

Evet, yolculuğumuzun sonuna geldik arkadaşım. Şimdi tüm bu verilerden yola çıkarak seyehatnamemizi yazalım ne dersin? Galaksilerde asırlardır devam eden bu devinim, yıldızların yaratılıp yok edilmesi, yıldız sayısının belli bir standardın altına düşmemesi, bize faaliyet içinde olan ve buna mukabil bu faaliyetleri düzenleyen ve devam ettiren bir Zat’ı göstermez mi? Fiil failsiz, san’at sanatkârsız, yapılar mühendissiz olabilir mi? Yeryüzündeki intizam gibi gökyüzü halkı da bir “kün feyekün” tezgahında işlenmez mi?

Kaldır başını ve bak göğün yüzüne! Dikkatle bak nasıl tevhidi müjdeliyor gören gözlere… “La ilahe illallah” diyor lisan-ı haliyle. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah’tan başka bizi tanzim edecek bir kudret yoktur. Allah’tan başka Alim yoktur. 15 milyar yıl boyunca dengeleri bir an bile olsun bozmadan ve aksatmadan devam ettiren bir fail-i mutlak mevcuttur.

Gökyüzündeki yıldızların sayısı, yeryüzündeki kum tanelerinin 10 katından bile fazla iken; bizim bu gelip geçici ve her gün bir şehir kadar insanı mezaristana boşaltan Dünyadaki hakimiyet kavgamız: Bir kum tanesini paylaşamamaktan başka bir şey değil arkadaşım!

“Başını kaldır! Kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli bir Zat’ın harika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi bu hadiselerde başıboş olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar. Bir müdebbir-i Hakim tarafından istihdam olunuyorlar.” (4)

Yedi kat gök, dünya ve onların içinde olan herkes Allah’ı takdis ve tenzih eder. Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tenzih etmesin. Ne var ki siz onların bu tenzih ve takdislerini iyi anlayamazsınız. Bunca azametiyle beraber kullarının gaflet ve cürümlerine karşı, O, Halimdir(çok müsamahalıdır), gafurdur(çok affedicidir).” (5)

(1) Yasin Suresi 38.Ayet Meali

(2) Yasin Suresi 40.Ayet Meali

(3) Fatır Suresi 41.Ayet Meali

(4) Risale-i Nur |Şualar | 7.Şua

(5) İsra Suresi 44.Ayet Meali


 
 
 

Comentários


Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page