Ne Çok Acı Var!
- Nur Tuba Yaşa
- 18 Ara 2017
- 6 dakikada okunur
Ne Çok Acı Var!
Rakamlarla konuşmayı seven bir toplum değiliz ama başkalarından hep bunu bekleriz. İspat, delil, belge sende olmayan ve olmayacak her ne varsa hepsi ikinci Tekil ve çoğul şahıslarda bulunmalıdır. (Bu kısmı okurken tekil ve çoğul şahısları aklından saymışsan memleketim insanısın Türkçe’n iyiyse başım üstüne o ayrı) Bu yüzden bugün aylık olağan neşterime girmeden önce, size tamda istediğiniz şeyi, yani rakamları ve belgeleri mevcut verileri paylaşacağım. Bizde olmayanı başkalarından istemek ne derece adil orası ayrı tabiî ki.
Tarih kitaplarından okumaya, Yabancı filmlerden izlemeye aşina olduğumuz ya da akşam haber bültenlerinde izleyerek bir anlık üzüntüyle “Vah vah yazık” diyerek, belki mutfaktaki yemeğe bakmaya belki de maç’ın olduğu kanala kaçtığımız acılara değinmekte fayda var. “Derdim çoktur hangisine yanayım” deyip türküler çığıran, ama derdin ne olduğunu zerre bilmeyen, tabiri caizse rahat batan bizedir bu anlatacaklarım. Hazırsan başlıyoruz:
1)İlk bahsini edeceğim veri gelmiş geçmiş en kanlı savaş olarak bilinen, belki girmediğimizden dolayı daha çok Hollywood filmlerinden takip ettiğimiz; dikdatörlüğün zirve yaptığı, zulüm kelimesini lügatlardan alaşağı edecek kadar vahşi geçen II.Dünya Savaşı.
34 Milyon ton bomba kullanılan ve matematiksel olarak savaşın sürdüğü ay başına; 2 milyon 700 ton bomba denk düşen bir kıyım. Ve sıkı durun bu bombaların katlettiği insan sayısı 66 milyon. Yani her 40 insandan birinin savaşta öldüğü ortaya çıkıyor. Dahası hala patlamamış ve patlamaya hazır %10’luk bir bomba miktarı mevcut. Sadece Alman topraklarında her yıl 5500 adet bombanın çıkartılarak imha edildiğini düşünürsek, savaşın net bilançosunun güncellemelere açık olduğu söylenebilir.
II. Dünya Savaşı deyince hepimizin aklından geçen bir isim muhakkak vardır: Adolf Hitler… Üzerine sayısız kitaplar yazılan, belgeseller çekilen, filmleri izlenme rekorları kıran ve bana göre seri katillerin tamamını solda sıfır bırakacak adam(!)
Hitler’in bir Yahudi kızına olan platonik aşkının yıllar sonra tüm bir Yahudi ırkına karşı nefrete dönüşeceğini zamanında kimse bilemezdi. Ve dahası bu nefret katliamı üzerine bir gün Yahudilere kucak açan Müslümanların, Yahudilerin savaş travmasından gelen kininden, suçsuz yere hissesini alacağını da hiç kimse düşünemezdi. Bazen bir insanın zulmü koca bir insanlığı yeyip bitirebiliyor. Nefretimize hakim olalım olmayanları uyaralım. Demek ki neymiş “Ben nefsimi ıslah etsem yeter” demekte bir çeşit zulme taraftarlık olabiliyormuş. Bakın elimizi kolumuzu bağlayarak, insanlığımızdan sükut etmemizin bedeli ne kadar ağır: Sadece 2015 yılı İsrail Zulüm tablosunu incelediğimizde;
212’si kadın, 304’ü çocuk ve 1,744’ü erkek olmak üzere toplam 2,260 haksız ve hukuksuz tutuklama;
1’i kadın, 6’sı çocuk ve 37’si erkek olmak üzere toplam 44 şehit mevcut. Üstelik bunlar açıklanan rakamlar ve tecavüze ilişkin net sayı bilinemeyecek kadar fazla…
Savaş esnasında 2 milyon insanı tek başına katleden bir isimde doktor Yosef Mengele. Bilhassa Çingene çocuklarını denek olarak kullanan ve aslında kendi ırkından olmayan her çocuğu bir deney faresi yerine koyan vahşi insan. Karşılaştığı farklı milletten çocukları şekerle kandırarak laboratuvarına çeken, ardından gözlerine mavi mürekkep enjekte ederek körlük seviyelerini tahlil etmeye çalışan bir psikopat. Deney sonunda ölmeyen çocuklara ise yaptığı vahşet insanı bitiren cinsten: Vücutlarını sırtlarından birbirlerine dikerek çığlıklarını izleyen bir ruh hastası!
İlse Koch olarak bilinen kadın ise bundan farksız sayılmaz. Dövmeli vücutlara olan düşkünlüğü ile bilinen kadın; yine farklı ırktan insanların derilerini soyarak abajur, ayakkabı, çanta niyetine kullanmıştır.
Savaşta Alman ırkçılığının verdiği hazin tabloları öğrenmek isteyenler için sayısız makale, kitap, fotoğraf albümü ve videolar bulmak internet üzerinden hiçte zor değil. Küçültülmüş kafa tasları, İkiye bölünmüş suratlar ve yazmaya takatimin kalmadığı türlü işkencelerde cabası. Bazı tarihçilere göre Alman zulmü Japon zulmü yanında sönük kalmış denir. Buna örnek verecek olursak, yakaladıkları savaş mahkumlarını aç bırakarak; zorla yamyamlık yaptırmaları en basit işkenceleri olarak kayıtlara geçmiştir.
2)Hocalı Katiamı:
83’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’den fazla yaşlı olmak üzere toplam 613 savunmasız insanın katledildiği bir ermeni vahşeti. Üstelik çok uzak bir zamanda değil: 26 Şubat 1992. Her yıl aynı tarihte anma törenleri yapılan ama hakkıyla hiçbir zaman anamadığımız bir acı daha.
Ne çok acı verdik topraklarımızda ve ne çok acılar duyduk tarih kitaplarında… Ama hiçbir zaman anlayamadık kan kokusunun hastane odalarından öte yanını. Gördüğümüz en ağır vahşet, bir yakınımızı trafik kazasında kaybetmek oldu belki de.
Sahi vahşet ne demekti? Kaç vahşet tablosuna gözlerimizi dibine kadar açarak bakabildikki. Sosyal medya hesaplarında gezerken bir anda karşımıza çıkan bir işkence resmine karşı bile “Offf paylaşmayın şöyle şeyler!” diyerek nefret kustuk belkide… Devamını vicdanınıza bırakıyorum…
Şimdi size Hocalı Katliamı deyince akla ilk gelen zalim’in adını vereceğim. Bu ismi iyi nakşedin aklınıza. Aman ha yazı bitikten sonra unutmayın, bu isim Zoli Balayan. Bildiğim, ancak her andığımda mideme kramplar giren, 13 yaşında bir Azeri-Türk kızına yaptığı işkence aynen şöyledir: Küçük kızın derisini, hiçbir uyuşturma dahi yapmadan soymaya başlar ve bunu yaparken süre tutar. Derisini soyduktan sonra ise ne kadar yaşadığını anlamak adına yeniden süre tutar ve kız can verince raporunu bitirmenin verdiği keyifle uzaklaşır. Üstelik mesele buradada kalmaz. Sanki büyük bir kahramanlık yapmış gibi “Ruhumuzun Canlanması” isimli kitabında bunu gururla anlatır. Cümleler aynen şöyledir: “Askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Başından sinesinden ve karnından derisini yüzdüm. Saate baktım, türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü.”
3) Kadın Ve Çocuk İstismarları:
2002-2008 arası 61 bin 669, 2009-2011 arası 29 bin 980 adet tecavüz vakası. Ne kadarda azını duyduk öyle değil mi? Az ama bir o kadar can yakanlarından duyduk. Bir Özgecan hala ciğerimizi yakmaya yeterde artar bile. O vahşeti bir kadından, belki yaşamaya aday bir bayandan ya da “Rabbim evladımı muhafaza eyle” diye dua eden bir anadan başka kim daha iyi anlayabilir? Geceleri uykusuz kalan,
belki de yavrusunun vahşetini unutmak adına ilaçlar kullanmak zorunda kalan ailesinden başka kim en derinden hissedebilir? Ve sayısız Özgecan vakalarının sayısıdır yazdığım rakamlar. Şu an tecavüze uğradığı için belki konuşamayan, ağzına kelepçe vurmuş nice kardeşlerim vardır benim. Belki nice minik çocuklar vardır, içine kapanan ve kimseye derdini anlatamayan… Zihinsel engelli bir kıza dahi zulmeden servis şoförleri var bu ülkede. Söylesenize ne ara böyle oldu, evliyalarıyla nam salan, Osmanlı’nın devamı olan bu vatan!
Okul dönüşünde otobüsden en son inmek korkusuyla bir önceki durakta inerek, karanlıkta hızlı adımlarla evine ulaşmaya çalışan ve ya sokakta bir erkekle yalnız kaldığını fark edince, bir kuşun çarpan kalbi gibi soluk soluğa “Rabbim beni muhafaza et” diyerek dua eden kızları kim anlayabilir?
Geleceğin babaları size bu sözümüz, gelecekteki kızınızın duasıdır bu sözlerimiz. Bir gün o da okul dönüşü, korkuyla bu duayı okuyacak. Benim değil, tüm kızların duasıdır bu.
Bir sözümde annelere gelsin hemen “Aslan oğlum, koçum, ne isterse alırım” diyerek pohpohladığınız ve “Erkektir yapar” diyerek egosunu yükselttiğiniz evlatlarınızın Özgecan gibi nice Kıza yapabileceği zulme zemin hazırlıyor olmasın “aşırı şefkat saçan sıfatlarınız.”
Türkiye’de 2012 verilerine göre her 4 saatte bir tecavüz ya da tecavüze teşebbüs suçu işleniyor. Yılda 7000 çocuk cinsel istismara kurban gidiyor. Sadece İstanbul’da 2011 yılında 14.816 çocuk istismara uğradı ve araştırmalara göre cezaevinde türlü suçlardan yatan insanların %84 ‘ü zamanında tacize ya da istismara uğrayan insanlardır. Bu rakamlar uzağınızda değil. Parmağınızı korkak alıştırmayın. İnternette sayısız bilgi mevcut, bakanlık sayfalarında verilen rakamlardandır bazı yazdıklarım. Ve söylenecek tek bir cümle: NE ÇOK ACI VAR!
Katliamlar ya da istismarlar… Aralarında uçurum arama. Zulüm kelimesini lügatlardan al aşağı edecek örneklerdir bunlar. Zulmün kan ve gözyaşı dolu cümleleridir, soluksuz bu anlatılanlar. Yazarken boğazımı düğüm düğüm yapan, içime içime akıttığım gözyaşlarım yetiyor bu kelimenin manasını sadece solumaya… Peki ya bunca acıyı yaşayanlar?
Hangi müebbet hapis bunca zulmün, savaşın kıyımın hesabını karşılayabilir ki? Bir doktorun katlettiği 2 milyon insanı kaç müebbetle çarpabilirsin? 13 yaşında bir kızın derisini soyan doktoru kaç müebbet aklar söylesene? Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Arakan’da ve sair ülkelerde katledilen insanların katillerini kaç ağırlaştırılmış hapis cezası temizlemeye yeter? Verdiğin vergilerle, sıcacık yataklarda yatan, karnını doyuran ne çok zalim var hiç düşündün mü? Ya da hangi Dünya kanunu kökten yok edebilmiş bunca zulmü? Hangi sözde Avrupa medeniyeti, kökünü kurutabilmiş soysuzca işlenmiş günahların? Suriye’de aç yatan bir çocuğun “Aç kaldım ama en azından anneme bugün tecavüz etmediler” acısını hangi “Acın acımızdır” sözü karşılar? Allah’ım ne çok acı var…
Ne de güzel özetliyor hepsinin karşılığını Bediüzzaman: “Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor.”
Evet, sayısız zulmü, eziyeti, katliamı, vahşeti sonsuz müebbetle cezalandıracak bir Rabbimiz var! Elbette tüm gözyaşlarımızın acısını kat ve kat çıkartacak bir zat var. El Müntekim ismiyle zalim’den intikam alacak bir Allah var.
“Neden Allah, Dünya’dayken zulmü durdurmuyor” diyen sen! Evet sana söylüyorum, isyan eden Müslüman! Dünya’da yaşayabileceği hangi karşılık tam manasıyla temizleyebilir zulmünün cezasını? Çarp, böl, topla ne yaparsan yap nafile…
وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ
“Sakın Allah’ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.” (Kur’an: 14/42)
“Evet, nimette kendinden yukarıya bakıp şekvâ etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ve musibette herkesin hakkı, kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki, şükretsin.”(1) Şükredelim her halimize ve utanalım tüm dertlerimizden… Affet Rabbim edebsizliğimizi diyelim.
Ve unutmayalım şu hakikati: Haşa! Allah zulüm yapmaz. Zira zulüm başkasının mülküne tecavüz etmektir. Oysa mülk Allah’ındır ve mülküne tecavüz edenin hakkını, elbette Mülkün sahibi soracaktır!
حَسْبُنَا اللَّهُ وَ نِعْمَ الْوَ كِيلُ
Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.”
(1) Risale-i Nur Külliyatı | Lem’alar | Yirmibeşinci Lem’a
Commentaires